Yaşı 50, yüksekliği 25 metre

Kırklareli merkeze bağlı Kocahıdır Köyü'nde yörenin en yaşlı ve en yüksek ağacı Karaağaç, ilgi odağı olmaya devam ediyor.

Yaşı 50, yüksekliği 25 metre

Köyün yaklaşık 1 kilometre uzağındaki bağlıkların yer aldığı Altıntarla mevkiindeki yaklaşık 50 yaşında, 20-25 metre yüksekliğinde, 2 metre çapındaki karaağaç, heybetiyle çok uzaklardan birçok kişinin dikkatini çekmeye devam ediyor. Kocahıdır çevresindeki köylerde 1960-1975 yıllarında yükseklik bakımından kavak ağacından daha yüksek ve kalın olan karaağaçlar, günümüzde neredeyse bir elin parmakları kadar kaldı. Tarlasında dev bir karaağaç bulunan Zeki Erdal, şu zamanlarda karaağaçların bir kaç yıl içerisinde anlam veremedikleri şekilde kuruduğunu söyledi. Altıntarla mevkiindeki tarlasında kendiliğinden yetişen karaağacın yaşanın 50'nin üzerinde olduğunu vurgulayan Erdal, ''Tarlamda devasa iki Karaağaç vardı. Bunlardan biri 8 yıl önce kurudu. Geri kalan karaağaca ise gözüm gibi bakıyorum. (Kurumasın, küsmesin) diye budama bile yapmıyorum. Yaz günü tarlaya gittiğimizde gölgesinde yemeğimizi de yiyor, istirahatimizi de yapıyoruz. Böyle bir ağaca sahip olmaktan da mutluluk duyuyorum'' dedi. Erdal, karaağacın çevreden geçenlerinde dikkatini çektiğini ve ilgi odağı olduğunu kaydetti. bitkigunlugum.com'da karaağaç hakkında özetle şunlara yer verildi: Karaağaç (Ulmus), karaağaçgiller (Ulmaceae) familyasından uzun boylu, kışın yaprak döken ılıman iklim ağaç türü. Anavatanı Orta Asya olan karaağaçlar, Kuzey Amerika’dan Avustralya’ya kadar çok farklı iklim ve coğrafyalarda bulunan doğal ormanların çoğunda karşımıza çıkabilirler. Ayrıca yol, park ve bahçelerde de gölge ağacı olarak pek çok farklı türü kullanılıyor.  Karaağaç nemli toprakları ve bol güneşi seven bir ağaçtır, bu nedenle de çoğu zaman ırmak kıyılarında yetişiyor. Karaağacın doğal olarak yetişen 30 veya 40 üyesi var, fakat yıllar içinde 300’ün üzerinde kültür çeşidi de üretilmiştir.  Karaağaçları inceleyen bilim insanlarına teleolog deniyormuş, bu da Yunanca da karaağaç anlamına gelen “ptelea” sözcüğünden türetilmiş, bu aynı zamanda Yunan mitolojisinde bir orman perisinin de adıdır. DED (Dutch Elm Disease ya da Hollanda Karaağaç Hastalığı, tıpkı İngilizce’de “ölü” anlamına gelen “dead” sözcüğünü çağrıştırıyor!) karaağacın yaralı kabuğunun “Ophiostoma umi” adı verilen mantar tarafından enfekte edilmesiyle ortaya çıkıyor ve ağacın ölümüne neden oluyor. Bu mantar genellikle ağacın kabuğunda yaşayan ve onu delebilen kabuk böcekleri (Scolytus) nedeniyle yayılıyor. Son yüzyıl içinde Avrupa genelinde çok sayıda yetişkin karaağaç (buna 300 yıllık anıt ağaçlar da dahil) bu hastalık nedeniyle ölmüş. İngiltere’deki karaağaç nüfusunun 4’te 3’ü DED yüzünden yok olmuş. Hastalık sadece Kanada ve Avustralya gibi uzak coğrafyalardaki bireylerde görülmemiş. Hastalığa dayanıklı olan kültür çeşitleri de 70’li yıllardan itibaren üretilmeye başlanmış ama henüz bu melezlerin akıbetlerinin ne olacağı da netleşmiş değil. Çünkü karaağaç uzun ömürlü ve yavaş büyüyen bir ağaç, bu nedenle de birkaç yüzyıl sonra neler olacağı şu an için bir gizem. Avrupa Birliği 1997’de başlattığı Avrupa’daki karaağaç türlerinin genetik mirasını koruma projesi kapsamında var olan türleri korumaya çalışıyormuş. Karaağacın odunu oldukça dayanıklı ve serttir. Darbelerden kolaylıkla yaralanmaz ve suda kolayca çürümez. Bu nedenle de günümüzde mobilyacılık ve kaplamacılıkta kullanılıyor. Romalılar karaağacı yetiştirdikleri asmaları desteklemek için kullanırlarmış. Hatta Romalı ünlü şair Ovidius onun için “ulmus amat vitem, vitis non deserit ulmum” demiş, yani “Karaağaç asmaya aşıktır, asma ise karaağacı terk etmez”. Bu karaağaç ile asmanın birbiri için yaratıldığına olan eski bir inançtan kaynaklanıyor. Ortaçağ’dan bu yana karaağaçtan tekerlek, yay, tabut, köprü ve hatta su borusu gibi pek çok şey üretilmiş. Amerikan Kızılderilileri karaağacın kabuğunu kullanarak ip ve halat üretirlermiş, ayrıca kabuğun iç kısmını da ilaç olarak kullanırlarmış. Gerçekten günümüzde de kızıl karaağacın (Ulmus rubra) kabuğunun iç kısmı öksürük kesici şurupların imalatında kullanılıyor. Alternatif tıpta kanser ilacı olarak öne sürülmüş olsa da bunun işe yaradığına dair ilgili bilimsel bir kanıt bulunmuyor... Karaağaç aynı zamanda tarih boyunca yaşanan çeşitli devrimlerin de sembolü olmuş bir ağaçtır. Amerikan Devrimi ağacı, Fransız Devrimi ağacı, Yunan Devrimi ağacı gibi anıt ağaçlar varmış örneğin...Tarihe konu olduğu gibi efsanelere de karışmıştır karaağaç. Yunan mitolojisinde anlatıldığına göre av ve orman tanrıçası Artemis, yayını ve oklarını eline alır almaz, vahşi bir hayvanı vurmadan önce talim yapmak için iki ağacı kullanmış. Önce bir karaağaca atmış okunu, daha sonra  da bir meşeye...İlyada Destanı’nda Truva Savaşı sırasında Aşil tarafından öldürülen, mitolojinin en bahtsız kadınlarından biri olan Andromahi’nin babası kral Eetion’un mezarını dağ perileri karaağaçlarla süslemiş. Çanakkale’de Truva antik kenti yakınlarındaki Karamenderes nehri, mitolojide tanrılarındilinde Xanthos, ölümlülerin dilinde Skamander adını taşır. Bir nehir tanrısı olan Skamander de ölümlülerin yanında Truva Savaşı’na katılmış, hatta defalarca Aşil’i boğmaya çalışmış fakat kurnaz Aşil sımsıkı tutunduğu bir karaağaç dalıyla derenin azgın sularında boğulmaktan kurtulmuş.Karaağaç farklı kültürlerin doğuşla ilgili efsanelerinde de yer alıyor. Örneğin; İskandinav mitolojisine göre ilk kadın olan Embla bir karaağaçtan doğmuş.  Japon mitolojisinde Japon halkının baş tanrıçası olan ocak tanrıçası Kamuy Fuchi de karaağaç ve gökyüzünün kızlarıdır. Japon geleneklerine göre ocak evin kalbinde, adeta evin temeli gibi tam ortada yer alır. İnanışa göre Kamuy Fuchi de o ocağın içine yaşar ve o ocaktaki alev sönmediği müddetçe işte o ev gerçek bir yuvadır. Yani Japonya’da evin temeli kimmiş?... Kadın...

Haber/Foto Nadir ALP

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER
coin news
hank inu
vps server